İklim Haberciliği Ağı
  • Ana sayfa
  • Hakkımızda
  • Haber Odası
  • İpuçları
  • İletişim
Sonuç yok
Bütün sonuçları göster
İklim Haberciliği Ağı
  • Ana sayfa
  • Hakkımızda
  • Haber Odası
  • İpuçları
  • İletişim
Sonuç yok
Bütün sonuçları göster
İklim Haberciliği Ağı

Gazeteciler için iklim terimleri

Gazeteciler için iklim terimleri
Facebook'ta paylaşTwitter'da paylaşWhatsapp üzerinden paylaş

ADAPTASYON (UYUM): İklim değişikliği kaynaklı zararı hafifletmek veya fırsatlardan yararlanmak amacıyla insanların yeni iklime ve iklim etkilerine ayak uydurmasına denir. 

AEROSOL: Atmosferde birkaç saat boyunca asılı kalabilen, oldukça küçük boyuttaki katı veya sıvı parçacıklara denir. Aerosoller doğal olabildiği gibi insan kaynaklı da olabilir. Azlığı ya da çokluğu ve yapısı güneş ışınlarının dünyaya gelmesi ve yansıtılmasında etkilidir. Bu da iklimin değişmesinde veya korunmasında rol oynar.

ALTINCI KİTLESEL YOK OLUŞ: Tarih boyunca canlı türlerinin toplu şekilde yok olduğu dönemler oldu. Bir türün yok olması farklı türleri ve ekosistemleri tehdit altına sokabilir. Bilim insanlarına göre, iklim değişikliği ve ekosistemlerin yok edilmesi veya zehirlenmesi biyoçeşitliliği kötü bir şekilde etkiliyor ve bu bizi kitlesel bir yok oluşa sürüklüyor. Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN), 2020 yılında 30 binden fazla canlı türünün tehlike altında olduğunu belirtti.

ANTROPOJENİK: “İnsan kaynaklı” anlamına gelir ve iklim krizinin en önemli etkisi olan küresel ısınma için kullanılır. İnsanların sanayi, tarım, enerji üretim faaliyetleri ve tüketim alışkanlıkları küresel ısınmanın insan kaynaklı nedenlerindendir.

ANTROPOSEN: İnsan kaynaklı değişimler sonucunda Dünya’nın ve iklim sisteminin işleyişinin değişmesine yol açan yeni jeolojik çağa verilen isim. Halihazırda Holosen denen jeolojik çağda yaşamamıza rağmen 2000’lerde bilim insanları, insan faaliyetlerinin Dünya’nın yapısını değiştirmesinin jeolojik kayıtlara yansıması sebebiyle bu kavram geliştirilmiştir. Terim ile insanlığın tarihteki tüm faaliyeti değil, Sanayi Devrimi sonrası insan faaliyeti kastedilmektedir.

AŞIRI HAVA OLAYLARI: Yağmur, sıcak hava, dolu, fırtına, kuraklık gibi hava olaylarının olağandan daha sert ve şiddetli geçmesi anlamına gelir. Aşırı hava olayları iklim krizinin en önemli etkilerindendir. İklimlerin olarak değişmesi ve küresel sıcaklık ortalamalarının artışı aşırı hava olaylarının şiddetinin ve sıklığının artmasına yol açar. Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre şiddetli yağış, sel, fırtına, yıldırım, şiddetli kar, sıcak hava dalgası gibi aşırı hava olaylarının en çok yaşandığı yıl 2019’dur. Aşırı hava olaylarının bir bölgede düzenli olarak gerçekleşmesi durumunda ise buna aşırı iklim olayları adı verilir.

ATIK: İstenmeyen ve kullanılmayan her tür materyale denir. Çevrede değişime yol açan sıvı, katı ve gaz her tür madde.

ATMOSFER: Yeryüzünü saran hava tabakasına denir, beş bölümden oluşur: Troposfer, stratosfer, mezosfer, termosfer ve atmosferin dış sınırı olan ekzosfer. Kuru atmosfer azot, oksijen, argon helyum, karbondioksit ve ozon gibi bir dizi gazı içerir. Ek olarak miktarları değişen miktarda yüzde 1 hacim karışım oranıyla su buharını da barındırır. Atmosfer ayrıca bulutlar ve aerosoller içerir.

BİYOÇEŞİTLİLİK: Biyoçeşitlilik tüm dünyada veya belirli bir habitatta, ekosistem, tür ve gen çeşitliliğine verilen addır.

BİYOYAKIT: Kısa süre önce yaşamış organizmalar veya onların metabolik çıktılarından elde edilen enerji türüdür. Şeker kamışı, mısır, soya fasulyesi, keten tohumu ve hurma yağı gibi organik ürünler biyoyakıt üretmek için kullanılan maddeler arasında yer alır. Biyoyakıtlar yenilenebilir enerji olarak kabul edilir fakat farklı görüşler mevcuttur. Bu yüzden de sürdürülebilir biyoyakıt gibi yeni ayrımlar yapılmıştır. Kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtların aksine atmosfere daha az karbon salar. Ancak enerji üretiminin gerçekleşmesi için toprak ve su kullanımına ihtiyaç duyar. Dünyada üretilen enerjinin yüzde 0,1’i biyoyakıt kaynaklıdır. Türkiye’de ise bu rakam yüzde 1,8 düzeyindedir.

ÇEVRE ADALETİ: İklim adaletine benzer bir biçimde çevre adaleti de kırılgan grupların çevresel olaylardan eşitsiz biçimde etkilendiği fikrine dayalıdır. Bu fikre göre çevreyle ilgili planlar oluşturulurken, yasalar hazırlanırken, düzenlemeler ve politikalar belirlenirken ırk, etnik köken, gelir düzeyi, toplumsal cinsiyet gibi demografik farklar gözetilmeksizin etkilenebilecek herkesin sürece adil biçimde katılmalarını öngörür. Örneğin, termik santral kurulurken gerçekleşen ÇED sürecinde yerel halkın ve termik santralin etkileyebileceği herkesin katılımı ve karar sürecinde söz sahibi olması çevre adaletinin bir örneğidir. Böylece çevresel olaylara karşı herkesin aynı düzeyde korunması mümkün olacaktır.

Çevre adaleti ile iklim adaleti birbirine denk kavramlar gibi gözükse de aynı temele sahip farklı yaklaşımları içerir. İklim adaleti iklim krizinin uzun vadeli ve küresel etkileri konusunda adalete işaret ederken, çevre adaleti kısa vadeli ve yerel ölçekli etkilerde adaleti getirmeyi talep eder ve amaçlar.

ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ (ÇED): Gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, ‘seçilen yer’ ile ‘teknoloji alternatiflerinin’ belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalar” olarak tanımlanıyor. Çevre Kanununun 10’uncu maddesi gereğince, çevre sorunlarına yol açabilecek projeleri gerçekleştirmeyi planlayan kurum, kuruluş ve işletmeler; Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya Proje Tanıtım Dosyası hazırlamak zorundadır. Çevresel Etki Değerlendirmesi sürecine tabi projeler ile bunların ÇED süreçlerine ilişkin usul ve esaslar, ÇED Yönetmeliği yoluyla belirlenir. Kamuoyunda tartışmalara neden olan birçok projenin ya ÇED sürecinin işleyişinde sorunlar ortaya çıkmıştır ya da ÇED raporları yargıya taşınmıştır.

DOĞAL SERA ETKİSİ: Atmosferdeki seragazları güneşten gelen enerjinin bir kısmını atmosfer içine hapsederek dünyadaki yüzey ve hava sıcaklığını canlıların yaşamına olanak verecek seviyede tutar, buna  doğal sera etkisi denir.  Su buharı doğal sera etkisinin en önemli bileşenidir. Fosil yakıt kullanımı, endüstriyelleşme gibi insan faaliyetleri yüzünden atmosfere giderek artan miktarlarda seragazları salınması nedeniyle sera etkisi güçlenmiş küresel ısınmaya neden olur.  

EKOLOJİ: Organizmaların birbirleriyle ve çevreleriyle ilişkilerini inceleyen bilim dalıdır. İlgilendiği konular arasında biyoçeşitlilik, dağılım, biyokütle ve organizmaların yoğunluğu ile türler içinde ve türler arasında işbirliği ve rekabet vardır.

EKOSİSTEM: Canlı organizmalardan, içinde bulundukları ortamlarından ve aralarındaki etkileşimlerden oluşan toplama denir. Belirli bir ekosistemde yer alan bileşenler ve mekânsal sınırları, ekosistemin hangi amaçla tanımlandığına bağlıdır. Ekosistemlerin sınırları zamanla değişebilir. Ekosistemler başka ekosistemler içinde yuvalanır ve çok küçük ekosistemler olabileceği gibi tüm biyosferi kaplayacak kadar büyük de olabilir. Günümüzde birçok ekosistem ya insan faaliyetlerinin etkilerini kendi çevrelerinde hisseder ya da insanları kendi içlerindeki canlı organizmalar olarak barındırır.

ENERJİ VERİMLİLİĞİ: Herhangi bir faaliyeti gerçekleştirirken elde edilecek sonuç değişmeksizin daha az enerji kullanmaya enerji verimliliği denir. Enerji kaynağından maksimum verim sağlamak da enerji verimliliğine girer. Örneğin tasarruflu ampüller kullanmak, bina yalıtımı yapmak, düşük enerji sınıfındaki teknolojik aygıtları kullanarak enerji verimli kullanılmış olur. Daha büyük ölçekte enerji verimliliğiyse aydınlatmada, araçlarda, üretim aletlerinde teknolojik seçenekleri kullanarak enerji talebini azaltacak önlemlerin alınmasıyla sağlanır. Enerji verimliliği hem enerji tüketiminin azaltılmasını hem de enerji maliyetinin düşürülmesini kapsar. Enerji verimliliği uygulamaları iklim krizinin en önemli sebeplerinden biri olan seragazı emisyonlarının azaltılmasının yollarından biridir. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre binalarda, endüstriyel süreçlerde ve ulaşımda enerji verimliliği sağlandığı takdirde 2050 yılında dünyadaki enerji ihtiyacı üçte bir oranında azaltılabilir. Enerji talebinin azalması seragazı emisyonlarının da azaltılmasını sağlayabilir.

FOSİL YAKITLAR: Dünyada enerji üretmek amacıyla yaygın olarak kullanılan yakıt çeşitleridir. Milyonlarca yıllık doğal süreçler sonucunda elde edilen kömür, petrol ve doğalgaz gibi yakıtlar fosil yakıtlara örnektir. Fosil yakıt adı verilmesinin sebebi ise karbon temelli bu yakıtların aslında uzun süreçler sonucunda fosilleşmesidir. Fosil yakıtlar yakılarak tüketilir ve bu işlem sırasında karbondioksit açığa çıkar.

GIDA GÜVENLİĞİ, GIDA GÜVENCESİ ve GIDA EGEMENLİĞİ: Gıda güvenliği, gıdanın üretiminden tüketimine dek geçirdiği tüm aşamaların insan sağlığına uygun olmasının sağlanması, biyolojik, fiziksel ve kimyasal risklerin giderilmesi anlamına gelir. Gıda güvencesi ise tüm insanların sağlıklı bir yaşam sürdürebilmeleri için gereken gıdaya erişimlerinin var olması demektir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), gıda güvencesinden bahsedebilmek için mevcudiyet, erişim, faydalanma ve istikrar olmak üzere dört aşamanın sağlanması gerektiğini belirtir.

Gıda egemenliği, iyi, sağlıklı, risksiz gıdaya ulaşma hakkını temel alan, bireylerin tarım ve gıda politikalarında söz sahibi olduğu, üretim süreçlerine küresel tekellerin değil, yerel üreticilerin hakim olduğu bir sistemdir.

GÜNEŞTEN ELEKTRİK ENERJİSİ: Güneşten gelen ışınların fotovoltaik paneller sayesinde elektriğe dönüştürülmesi yoluyla elde edilir. Düşük maliyetli ve yenilenebilir enerji kaynakları arasında yer alan güneş enerjisine yönelik yatırım ve inovasyonlar hızla artıyor. Fotovoltaik güneş enerjisi sistemlerinin birim fiyatları ise hızla düşüyor. Dünyada üretilen elektriğin yüzde 2,8’i güneşten üretiliyor. Günümüzde kullanılan güneş enerjisi miktarının 2023 yılına gelindiğinde iki katına çıkması bekleniyor. Türkiye ise yılda 2640 saat güneşlenme süresi ile güneş enerjisi potansiyeli yüksek ülkeler arasında yer alıyor. Buna rağmen enerji üretiminde güneşin payı yüzde 4,5 düzeyinde. Kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlara kıyasla oldukça önemsiz miktarda karbon salımına yol açan rüzgar enerjisi, iklim kriziyle mücadelede önemli araçlardan biri olarak görülüyor.

HAVA DURUMU: Sıcaklık, bulutluluk oranı, yağmur, rüzgar ve diğer meteorolojik şartları içeren, atmosferin anlık durumudur. İklim gibi uzun dönemli ortalama hava durumunu içermez, kısa süreli meteorolojik olayları belirtir.

HAVA KİRLİLİĞİ: Hava kalitesinin insan sağlığını, doğayı ve çevreyi olumsuz etkileyecek şekilde bozulması. Endüstriyel üretim, ulaşım araçları ve insan faaliyetleriyle doğrudan veya dolaylı zararlı etkiye sahip maddelerin (gazlar, aerosollar, partikül maddeler) atmosfere salımıyla oluşur.

HİDROELEKTRİK SANTRALLER: Yüksek debiyle akan suyun yüksekten düşürülmesinin türbin çarklarını çalıştırmasıyla elde edilen enerjiye denir. Hidroelektrik santralleri için çoğunlukla bir nehrin doğal akış yolu kesilir ve baraj kurulur. Barajdan daha düşük seviyeye doğru bırakılan suyun hareketiyle enerji üretimi sağlanır. Hidroelektrik santralleri 2019 yılında dünyanın toplam enerji üretim kapasitesinin yaklaşık yüzde 16’sını oluşturur. Enerji Bakanlığı’nın 2019 sonunda açıkladığı rakamlara göre Türkiye’de üretilen elektriğin yüzde 34’ü hidroelektrik enerjisinden elde edilmektedir. Türkiye’de HES diye de bilinen hidroelektrik santralleri inşası için nehirlerin doğal yapısını değiştirilir. Bu da toprak ve havza kalitesi ve sağlığının yanı sıra biyoçeşitliliğin de zarar görmesine yol açar.

İKLİM: Belirli bir bölgede uzun dönem boyunca gözlemlenen hava olaylarının ortalamasını ifade eder. Tanımlanmasında o bölgedeki yağış miktarı, sıcaklık, nem oranı, güneş alma ve rüzgar hızı gibi hava olaylarının ortalamasına bakılır. Ayrıca sis, don, dolu fırtınası veya benzer hava olayları da incelenir. Hava durumu ile karşılaştırıldığında, iklim bir yerin meteorolojik durumunun uzun süreli gözlemlenmesiyle ayrılır. Yani iklim atmosferin bir yerde uzun yıllar boyunca nasıl davrandığını gösterir. Dünya Meteoroloji Örgütü’ne göre, hava olaylarının ortalaması alınırken 30 yıllık gözlemler dikkate alınır.

İKLİM ACİL DURUMU: İklim değişikliğini veya onun sebep olacağı potansiyel olarak geri döndürülemez hasarı durdurmak/azaltmak için acil bir şekilde harekete geçilmesi gereken durum. 2019 yılında öğrencilerin başlattığı Küresel İklim Boykotları’nda sıklıkla dile getirilen bu sözcük, Oxford Sözlüğü tarafından “yılın sözcüğü” de seçildi. Bir eylem halini ifade eden iklim acil durumu, yöneticiler veya bilim insanları tarafından ilan edilebilir. İlan edilmesi halinde ise iklim krizi kabul edilmiş olur. İklim acil durumu iklim kriziyle mücadele için önceliklerin ve stratejinin belirlenmesini gerekli kılar. İlk olarak Avusturalya’nın Darebin kentinde Aralık 2016’da ilan edilen iklim acil durumu Şubat 2020 itibarıyla 28 ülkede 1400 yerel hükümet tarafından ilan edildi.

Gelgelelim iklim acil durumu sadece resmi olarak ilan edilmek zorunda değildir. Bilim insanları, aktivistler, siyasiler ve yurttaşlar iklim krizine karşı harekete geçilmesi talebiyle iklim acil durumunu ilan edebilir.

İKLİM ADALETİ: İklim krizin herkesi eşit etkilemez. Dezavantajlı gruplar iklim krizinin etkilerini çok daha şiddetli biçimde hisseder. Toplumsal cinsiyet, ırk, etnik köken, yaş ve gelir düzeyi gibi demografik farklılıklar iklim krizinin kısa ve uzun vadeli etkilerinin eşitsiz biçimde deneyimlenmesine yol açar. Örneğin yoksullar, kadınlar ve genç nesiller aşırı hava olayları, kuraklık, gıda kıtlığı gibi olaylara karşı daha kırılgandır. Bu durum iklim krizi konusunu insan hakları perspektifinden de ele almayı gerektirir. Bu bakış açısına ise iklim adaleti adı verilir. İklim adaleti iklim krizine karşı tüm dezavantajlı gruplarla birlikte ve onların karşılaşabileceği olumsuzlukları göz önünde bulundurarak bir mücadele politikası geliştirme yaklaşımını içerir. İklim krizini etik olarak ele alan iklim adaleti, dezavantajlı grupları planlama ve yasa yapma süreçlerinin içine dahil etmeyi öngörür. Böylece iklim krizine karşı eşitlikçi ve kapsayıcı bir strateji geliştirmek mümkün olabilir. Küresel İklim Boykotları ve iklim protestolarındaki pankart ve sloganlarda görülen iklim adaleti kavramı aynı zamanda hükümetlerin iklim kriziyle mücadele politikalarını insan hakları ve etik temelinde belirlemelerini talep eder.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ: İklimin durumunda onlarca yıl ya da daha fazla süre boyunca yaşanan, istatistiksel olarak tespit edilebilen değişiklikleri ifade eder. İklim değişikliği doğal içsel nedenlerden kaynaklanabileceği gibi kalıcı ve insanların yol açtığı, dışsal zorlama nedenlerden de kaynaklanabilir. Ancak Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, iklim değişikliğini, “Karşılaştırılabilir zaman dilimleri içinde gözlemlenen doğal iklim değişikliğinin yanında, doğrudan veya dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan faaliyetlerine dayanan iklimdeki değişiklik” olarak tanımlıyor. Başka bir deyişle, sözleşme insan kaynaklı iklim değişikliği ile doğal nedenlere bağlı iklim değişkenliğini birbirinden ayırıyor. İçinde bulunduğumuz durum iklim uzmanlarının net bir biçimde vurguladığı gibi insan kaynaklı iklim değişikliğidir.

Sıcak hava dalgaları veya şiddetli yağmurlar gibi aşırı hava olaylarının ne sıklıkta meydana geldiği, şiddetinde ve sayısında uzun bir zaman dilimi boyunca gözlemlenen belirgin artışlar, iklim değişikliği etkilerine işaret edebilir.

İKLİM DEĞİŞKENLİĞİ: Uzun dönemde gözlemlenen ortalama iklim verilerindeki sapmaları ifade eder. Belirli bir bölgede kış mevsimi ortalama sıcaklığının yıllar içinde değişiklik göstermesi gibi. İklim değişkenliği kısa zaman dilimlerinde gerçekleşen (aylar, mevsimler ve yıllar) değişimleri baz alır. İklim değişkenliği (climate variability) ve iklim değişikliği (climate change) birbiriyle karıştırılmaması gereken farklı terimlerdir.

İKLİM GÖÇÜ: Bilim insanları iklim krizinin yarattığı olumsuz etkiler sonucunda insanların göç etmek durumunda kalabileceğini belirtiyor. İklimin bir bölgede ciddi ölçüde değişmesi sonucu fırtına, aşırı sıcaklar gibi aşırı hava olaylarının yaşanması, kuraklık, susuzluk ve deniz seviyesinin yükselmesi gibi durumlar iklim göçünün önde gelen faktörleri arasında yer alır.

İKLİM GÖÇMENİ: BM İnsan Hakları Komitesi iklim koşulları sebebiyle göç etmek zorunda kalanları iklim göçmeni diye tanımlar. BM’ye göre sadece 2018 yılında 144 ülkeden 17,2 milyon kişi iklim sebebiyle göç etti. BM Kalkınma Programı ve yapılan araştırmalar 2050 yılına gelindiğinde 250 milyon kişinin iklim göçmeni olabileceğini ortaya koymaktadır. Çin, Bangladeş, Hindistan, Mısır gibi ülkelerin en çok iklim göçü verecek ülkeler olacağı öngörülüyor. Öte yandan en çok göç etmek zorunda kalacak nüfusun çöllere yakın bölgelerde, delta alanlarında ve denize yakın alanlarda yaşayanlar olduğu belirtiliyor. BM Kalkınma Programı son 10 yılda Türkiye’den 275 bin kişinin iklim göçmeni olduğunu belirtiyor.

KARBON: Dünyada tüm hayatın yapı taşı diye de ifade edilen karbon çoğu bitki ve hayvan yaşamında bulunan kimyasal bir elementtir. Petrol, kömür ve doğal gazda da bulunur ve yakıldığında karbondioksit gazı olarak yayılır.

KARBON AYAK İZİ: Bireyler ya da şirketler, kurumlar tarafından belirli bir süre boyunca yayılan karbondioksit miktarı. Bir ürünün üretimi sırasında açığa çıkan/salınan karbondioksit miktarını ifade etmek için de kullanılır.

KARBON DENGELEME: Karbondioksiti atmosferden çıkarma çabalarına katılma veya bu çabaları finanse ederek karbon salımlarını telafi etme yolu. Başka bir yerde salınan karbonu telafi etmek için karbondioksit ya da diğer seragazı salımını azaltmak anlamına da gelir. Karbon dengeleme yapmak başka bir tarafa ya da yere ödeme yapmayı da (karbon ticareti gibi yollarla) içerebilir. 

KARBON DÖNGÜSÜ: Yaşamın kaynağı olarak nitelenen karbonun atmosferden Dünya’ya ve daha sonra tekrar atmosfere döndüğü süreci tanımlar. Normal şartlar altında gezegenimiz ve atmosferi kapalı bir ortam oluşturduğundan bu sistemdeki karbon miktarının değişmemesi gerekir.

KARBON FİYATI: Karbondioksit (CO2) eşdeğeri seragazı salımı yapmak ya da karbondioksit salımından kaçınmak için referans alınan fiyat. Karbon vergisi oranı veya karbon salımı fiyatı diye de ifade edilebilir. Karbon fiyatı seragazı emisyonunun azaltılması için kurumları düşük karbon ekonomisine özendirmek amacıyla kullanılan bir enstrümandır. 2005 yılında yürürlüğe giren Kyoto Protokolü’yle gelişmiş ülkelerin seragazı salımlarını sınırlamak için bu gazların salımına ticari değer verilerek, ulusal kotalar kondu ve karbon yoğun işletmelere bu kotalar dağıtıldı. Bazı kurumlar ve şirketler ise karbon salımlarını gönüllü azaltmaya çalışıyor.

KARBON KREDİSİ: Bir şirketin ya da işletmenin belirli miktarda seragazı yayma hakkını temsil eden, ticari bir sertifikadır. Bir kredi, bir ton karbondioksit veya eşdeğeri miktarda seragazı salma hakkına tekabül eder. Karbon kredisi seragazları emisyonunun azaltılması için kurumları düşük karbon ekonomisine özendirmek amacıyla kullanılan bir enstrümandır. 2005 yılında yürürlüğe giren Kyoto Protokolü’yle gelişmiş ülkelerin seragazı salımlarını sınırlamak için bu gazların salımına ticari değer verilerek, ulusal kotalar kondu. Ülke ya da üreticiler kendi kotalarını aşarsa verilen kotadan daha az karbon salımı yapan ülke ya da üreticilerden karbon kredisi satın alabiliyor. Bazı kurum ve şirketlerse kota yoksa bile gönüllülük esasına göre karbon salımlarını azaltma hedefi güdüyor.

KARBONMONOKSİT (CO): Renksiz, kokusuz, ve tatsız bir gaz olup karbon içeren yakıtların ulaşımda kullanılan petrol temelli yakıtlarda olduğu gibi eksik yanması ile ortaya çıkar. Birincil hava kirletici olan karbonmonoksit, oksijen eksikliği, tutuşma sıcaklığı, yüksek sıcaklıkta gazın kalıcılık zamanı ve yanma odası türbülansı gibi etkenlerden birinin eksikliğinde tam gerçekleşmeyen yanma sonucunda karbondioksit yerine meydana gelir.

KARBON NÖTR: Net sıfır karbondioksit emisyonu olarak da ifade edilir. Küresel ölçekte insan kaynaklı karbon emisyonlarının belirli bir zaman diliminde yine karbon azaltımıyla dengelenmesi anlamına gelir. Böylece net karbondioksit salımı sıfırlanır. Bir şirket veya ülke karbon dengelemesi yoluyla karbon nötrlüğü elde edebilir yani net sıfır karbon emisyonu yapabilir.

KARBON SALIMI (EMİSYONU): İnsan faaliyetleriyle havaya karbondioksit salmak. Seragazı salımlarından bahsettiğimizde aslında en çok karbon salımından bahsederiz. Karbon salımlarına neden olan faktör başlıca insanlardır. Fosil yakıtlarla çalışan arabalara binmek, tarım faaliyetleri, sanayi ve tüketim gibi birçok insan faaliyeti karbon salımına neden olur.

KARBONSUZLAŞMA: Ülkelerin, şirketlerin, bireylerin vb. sıfır karbona ulaşmak amacıyla mücadele ettiği sürece denir. Çoğu zaman elektrik, endüstri ve ulaşımdaki karbon salımlarının azaltılması anlamına gelir. Enerji kaynaklarından ortaya çıkan karbonun azaltımı anlamına gelir. Enerji sistemlerimizin tamamen karbondan arındırılması, iklim krizinin önüne geçilmesinde ve istikrar yakalanması için en etkili ve sürdürülebilir çözümdür. 

KARBON VERGİSİ: seragazı salımından ya da tüketilen fosil yakıtlardaki karbon içeriğinden alınan bir vergidir. Bu vergi iklim kriziyle mücadelede seragazı salımını azaltmak amacıyla alınır. Dünya Bankası’na göre 2019 yılında 25 ülkede karbon vergileri alınıyordu ya da alınması planlanmaktaydı. 46 ülkede ise farklı araçlarla karbona bir tür fiyat biçiliyor.

KARBON YUTAĞI: Atmosfere saldığı karbondioksitten daha fazlasını atmosferden emen doğal yapılar. Yağmur ormanları, okyanuslar ve toprak doğadaki temel karbon yutaklarıdır.

KARBON YÜKÜ: Karbondioksit, atmosferde çok uzun zaman kalabilir. Diğer gazlardan bu yönüyle de ayrılır. Sanayi Devrimi’nden bugüne atmosferde birikmiş yüksek miktarda karbondioksit vardır. Buna karbon yükü denir. Tüm dünyada karbon salımı bugün dursa bile atmosferdeki karbon yükü üzerinde çalışmak, ekolojik yöntemlerle karbondioksiti depolamak gerekebilir.

KARBONDİOKSİT: Hem doğal yollardan hem de fosil yakıtların yakılması gibi insan kaynaklı faaliyetlerden atmosfere yayılan bir seragazı. Atmosferdeki karbondioksit miktarının artması, atmosferde daha fazla sıcaklığın tutulmasına, bu da gezegenin ısınmasına neden olur.

KÖMÜRLÜ TERMİK SANTRALLER (KTS): Bir fosil yakıt türü olan kömürle çalışan enerji santralleridir. Bu santrallerde yakılan kömürün ürettiği ısıyla buharlaştırılan suyun türbinleri çevirmesi sayesinde elektrik enerjisi üretilir. KTS’lerde kömürün sağladığı ısı enerjisi suyun buharlaştırılmasıyla termal enerjiye, ardından mekanik enerjiye, nihayetinde de elektrik enerjisine dönüştürülür. Dünyada üretilen elektriğin yaklaşık üçte biri KTS’lerden sağlanır.

KTS’ler tek başına yılda 10 gigaton karbondioksitin açığa çıkmasından, yani toplam emisyonların beşte birinden sorumludur. Bu yüzden KTS’ler iklim krizine yol açan seragazı emisyonlarının en büyük kaynağıdır. KTS’ler aynı zamanda yarattığı hava kirliliği sonucunda dünya çapında yüz binlerce erken ölüme sebep olmaktadır. Temiz Hava Hakkı Platformu’nun her yıl hazırladığı Kara Rapor’a göre KTS’ler 2019 yılında Türkiye’de 52 bin erken ölüme yol açmıştır.

2020’de dünya çapında toplam KTS sayısı bilhassa Avrupa ve Amerika’da azalmaya başlasa da Asya’da kurulmaya devam etmektedir. 47 aktif KTS’nin bulunduğu Türkiye ise yeni KTS kurulumu planları olan  ülkeler arasındadır.

KURAKLIK: Anormal ölçüdeki kuru havanın bir bölgeye uzun süre hakim olması ciddi su dengesizliği meydana getirir. Buna kuraklık adı verilir. Örneğin ekim ve büyüme sezonlarında yağış azlığı veya kıtlığı hasat yapılacak ürün elde etmeyi engeller. Ürün hasadı olmadığında da su döngüsü zinciri kırılır. Böylece kurak bir iklim rejimi oluşur. Kuraklık iklim krizinin önemli sonuçlarından olmakla birlikte iklim krizinin derinleşmesine de neden olur. Toprağın kuruması ve üzerinde ürün yetişmemesi güneş ışınlarının toprak tarafından daha çok tutulmasına sebep olur. Dünyanın yüzde 4 ila 6’sının tamamen kurak alanlardan oluştuğu öngörülmektedir. Türkiye’de 20’nci yüzyılda her 25 yılda bir ciddi kuraklık rejimi yaşanırken, 1980’lerden itibaren kuraklık sıklığı 5 yılda bire düşmüştür.

KÜÇÜLME: İngilizce “degrowth” terimi Türkçe’de çoğunlukla küçülme, bazen büyümeme olarak çevrilmektedir. Küçülme, en temel haliyle bir büyüme ve kalkınma eleştirisidir. Ekonomik büyümenin, enerji ve materyal kullanımından ayrıştırılamamasından dolayı, belli bir seviyenin üzerinde büyümenin ekolojik ve sosyal etkilerinin insan refahına zarar vereceğini savunur. Daha az kaynak tüketerek, ekolojik, adil, dengeli, sürdürülebilir bir yaşamı amaçlar.

KÜRESEL ISINMA: Son yıllara göre küresel ortalama yüzey sıcaklığındaki istikrarlı artış. Uzmanlar bu artışın büyük oranda insan kaynaklı seragazı salımları nedeniyle gerçekleştiğini belirtiyor. Ortalama sıcaklık değerleri 30 yıl ve daha uzun dönemlerde yapılmış gözlemlere dayanıyor.

KÜRESEL ORTALAMA YÜZEY SICAKLIĞI: Dünyanın ölçülen ortalama yüzey sıcaklığı, kara ve deniz buzu üzerindeki yüzeye yakın ve buzsuz okyanus bölgeleri üzerindeki deniz yüzey sıcaklıklarının tahmini küresel ortalamasıdır. İngilizce kısaltması GMST’dir (global mean surface temperature). GMST değişiklikleri hesaplanırken hem karada hem de okyanuslarda yüzeye yakın hava sıcaklığı kullanılır. Hesaplanmasında 3 binin üzerinde sıcaklık gözlem istasyonu ve deniz ölçümleri için ticaret ile deniz gemileri ve veri şamandıralarından yararlanılır. Küresel ortalama yüzey hava sıcaklığı (GSAT) ile ilgili farklı hesaplama yöntemleri vardır.

METAN (CH4): Kyoto Protokolü ile azaltılması hedeflenen altı seragazından biri. Doğalgazın ana bileşenidir ve hidrokarbon yakıtlarla da ilişkilidir. Hayvancılık ve tarım faaliyetlerinde de önemli oranda metan salımı gerçekleşir, iklim kriziyle mücadelede bu salımın azaltılması da önemli bir hedeftir.

NÜKLEER ENERJİ:  Uranyum ya da plütonyum gibi ağır elementlerin nötron bombardımanına tabi tutularak iki parçaya bölünmesi sonucu ortaya bir miktar enerji çıkar. Fisyon sonucu elde edilen bu enerjiye nükleer enerji denir. Füzyon yoluyla enerji elde etme çalışmaları olsa da henüz elektrik üretiminde bu yöntem kullanılamamaktadır.  Dünya üzerinde 400’den fazla çalışabilir durumda nükleer reaktör bulunur ve enerji üretimindeki payları yüzde 4’tür. Savunucuları, nükleer enerjinin temiz bir enerji olduğunu savunsa da tükenmiş yakıt ve nükleer atıkların bertaraf edilemeyişi, kaza riski ve terör saldırısında hedef olma durumu gibi sorunları barındırır. En bilinen ve etki alanı büyük olan nükleer kazalar Çernobil ve Fukuşima’da gerçekleşmiştir. Çernobil Nükleer Santrali’nde gerçekleşen kaza dünyada çok geniş bir bölgeye radyoaktif maddelerin taşınmasına, binlerce kişinin hayatını kaybetmesine yol açmıştır. Bu tür endişelerden ve nükleer enerjinin yenilenebilir enerji gibi kaynaklara göre pahalı olmasından dolayı nükleer enerjinin geleceği tartışmalıdır. Türkiye’de ise Mersin’in Akkuyu ilçesinde nükleer santral inşaatı sürmektedir. Santralin faaliyete geçmesi halinde deprem, nükleer kaza, insan hatası gibi olayların nükleer felakete yol açacağına ve nükleer atıkların yaratacağı sorunlara ilişkin çalışmalar mevcuttur.

OKYANUS ASİTLENMESİ: Okyanuslar atmosfere salınan seragazlarının tutan (yaklaşık yüzde 30’unu)  doğal bir depo görevini görür. Ancak tarım, sanayi, enerji üretimi gibi insan kaynaklı faaliyetler sonucunda atmosferdeki seragazı miktarının artması, okyanuslarda tutulan seragazı miktarının da artmasına yol açıyor. Bunun sonucunda da okyanuslardaki hidrojen iyonu konsantrasyonu artar ve okyanusların pH değeri düşer. Bu olaya okyanus asitlenmesi adı verilir. Bilim insanları son yıllarda dünyadaki okyanusların asitlenmeye başladığı ve iklim krizine yol açan seragazı miktarında gerekli azaltımlar yapılmazsa okyanusların ölebileceği görüşünde. Okyanusların asitlenmesi başta mercan resifleri (kayalıkları) olmak üzere deniz biyoçeşitliliğine önemli ölçüde zarar vererek canlılar için yaşanabilir ortam koşullarının bozulmasına yola açar. Seragazı salımının azaltılmasına yönelik herhangi bir adım atılmadığı bir senaryoda, okyanusların asitlik derecesi 2100 yılında günümüzdekinin 5 katına çıkabilir.

OKYANUS VERİMLİLEŞTİRME: Okyanuslardaki biyolojik üretimi geliştirmek amacıyla, atmosferdeki ilave karbondioksitin tutulması yoluyla okyanusun yüzeye yakın kısımlarında besin arzının bilinçli olarak artırılmasına denir. Londra Protokolü ile düzenlenen okyanus verimlileştirme faaliyeti mikro veya makro besinler ile sağlanır. Böylece küçük ve büyük deniz canlıları popülasyonlarının varlığını sürdürmesi ve çoğalması hedeflenir.

ORMANSIZLAŞTIRMA: Ormanların genelde tarım alanı açmak için yok edilmesi. Palm yağı ya da soya bitkileri üretimi için dünyanın önemli ormanları tarım alanı açmak için her geçen gün küçültülüyor. Bu durum ağaçların yakılmasında önemli oranda karbondioksit salımına neden olduğu gibi, orman ekosistemini bozması nedeniyle de küresel ısınmayı artırır.

OZON ve OZON TABAKASININ SEYRELMESİ: Üç oksijen atomunun bir araya gelerek oluşturduğu moleküle ozon denir. Gökyüzüne mavi rengini veren ozon molekülleridir. Ozon, atmosferde iki ayrı yerde bulunur. Bunlardan ilki stratosfer, ikincisi ise troposferdir. Stratosferin 19-45 km arasında bulunan ozon tabakasına ozonosfer denir. Ozonosferdeki ozonlar, güneşten gelen zararlı ışınları yansıtmaya yardımcı olur. Ozon tabakasının delinmesi diye de bilinen ozon tabakasının seyrelmesine ya da incelmesine 1970’lerden 1990’lı yıllara kadar yoğun şekilde kullanılan kloroflorokarbonlar (Cfc’ler) denen endüstriyel gazlar neden oluyordu. Ozon tabakasını seyrelttiği fark edildiğinde tüm dünyada CFC kullanımı 1987 yılında yasaklandı. Ozonun parçalanmasına neden olan diğer maddelere ise hidroksil (OH-), azotmonoksit (NO), klor (Cl) ve brom (Br) sayılabilir. Bu maddelerin atmosfere karışması sonucunda ozon tabakası zarar görmektedir. Ozon tabakasındaki incelme daha çok Güney Kutbu’nda gözlenir. Bunun sebebi ise kutuplarda kimyasal tepkimelerin daha etkili olmasıdır. Ancak bu incelme sadece kutupları değil tüm dünyayı etkiler; buzulların azalması küresel ısınmanın hem nedenlerinden hem de sonuçlarındandır.                                 

PARTİKÜLER MADDE (PM10-PM2.5): Hava içinde askıda bulunan partiküllerin çeşitli ve kompleks karışımını içerir. Partiküler maddenin esas kaynakları fabrikalar, enerji tesisleri, yakma tesisleri, inşaat faaliyetleri, yangınlar ve rüzgârdır. Karayolu taşımacılığı aynı zamanda PM2.5 ve PM10 emisyonlarının ana kaynakları arasındadır. Partiküller boyutlarına göre PM2.5 ve PM10 olarak tanımlanır. Bu partiküller solunum sisteminde depolanabilir.

PPM: İklim ile ilgili uluslararası raporlarda sıklıkla karşılaşılabilecek bu kısaltma, milyonda bir birim anlamına geliyor ve atmosferde karbondioksit gibi gazların yoğunluğuna işaret ediyor. Bilim insanları ve iklim uzmanları güvenli üst sınır olarak 350 ppm’in hedef alınmasını vurguluyor. Ancak şu anki veriler 350 ppm’den bir hayli fazla. 2019 yılında ulaşılan ortalama karbondioksit ppm değeri 409,8’di. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) atmosferdeki karbondioksit seviyesinin 450 ppm’de sabitlenmesi (2 C sınırı) gerektiğini belirtse de, birçok iklim uzmanı bu değerin riskli olduğunu, yoğunluğun 350 ppm’de tutulması gerektiğini savunuyor.

RÜZGAR ENERJİSİ: Rüzgarı oluşturan hava akımından elde edilen enerjiye denir. Genellikle rüzgarın yoğun olduğu alanlara kurulan geniş çaplı pervanelerin dönmesi sonucu elde edilir. Düşük maliyetli ve yenilenebilir enerji kaynakları arasında yer alan rüzgar enerjisine yönelik yatırımlar ve yenilikçi çalışmalar hızla artıyor. Rüzgar enerjisinin birim fiyatları da hızla düşüyor. 2019 yılında küresel elektrik üretiminde da rüzgarın payı yüzde 5,9’a yükseldi. Bu payın 2030 yılına gelindiğinde yüzde 17 düzeyine yükselmesi öngörülüyor. Rüzgar enerjisi bakımından potansiyeli yüksek ülkeler arasında yer alan Türkiye’de rüzgarın elektrik üretimindeki payı yüzde 7,4 düzeyinde. Kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlara kıyasla oldukça önemsiz miktarda karbon salımına yol açan rüzgar enerjisi, iklim kriziyle mücadelede önemli araçlardan biri olarak görülüyor.

SANAYİ DEVRİMİ ÖNCESİ KARBONDİOKSİT MİKTARI: Küresel ısınma ve iklim krizinde başlıca rol sanayi üretimi, fosil yakıt kullanımı, yoğun tüketim, yüksek nüfus gibi nedenlerle insan kaynaklı faaliyetlerdir. Gezegenimizde sanayi devrimine kadar atmosfere oldukça belirgin ve kabul edilebilir bir düzeyde seragazı salımı yapılmaktaydı. Sanayi Devrimi’ne kadar karbondioksit salımının 280 ppm olduğu belirtiliyor. Bu değer Sanayi Devrimi’nden itibaren katlanarak arttı ve 2019’da ortalama karbondioksit ppm değeri 409,8 ppm’e ulaştı. Bu da Sanayi Devrimi öncesindeki değerle karşılaştırıldığında insan faaliyetlerinin iklim değişikliğine etkisinin boyutunu gösteriyor. Bilim insanları ve iklim uzmanları güvenli üst sınır olarak 350 ppm’in hedef alınması gerektiğini vurguluyor.

SERAGAZI SALIMI: Sera etkisi yeryüzünün ısınmasını sağlayan doğal bir süreçtir. Güneş ışınları atmosfere ulaştığında bir kısmı uzaya geri yansır, kalanı ise okyanuslar ve kara parçaları tarafından emilir ve ısının bir kısmı atmosferdeki seragazları tarafından tutulur. Bu da yaşam için dünya üzerinde gerekli sıcaklığı sağlar. Bu haliyle sera etkisi dünya yüzeyini ısıtan doğal bir süreçtir.

Ancak başta fosil yakıtları kullanmak, sanayi üretimi, tarım için ormanların yok edilmesi gibi insan faaliyetleri yüzünden atmosfere çok daha fazla seragazı salınır. İşte bu gazlar atmosferde hapsolarak dünyanın olması gerekenden daha fazla ısınmasına neden olur.

SERA GAZLARI: Doğal ve insan kaynaklı (insan faaliyetleri sonucu açığa çıkan) olarak atmosfere salınan ve atmosferde ısıyı hapsederek yeryüzünün ısınmasına neden olan gazlar. Su buharı (H20), karbondioksit (CO2), metan (CH4), azot oksit (N2O) ve ozon (O3) atmosferdeki başlıca sera gazlarıdır. Ancak tamamen insan yapımı sera gazları da var; halokarbonlar, klorin ve bromür içeren gazlar.

Bu noktada, Kyoto Protokolü’yle altı seragazının salımınının kısıtlandığını bilmekte fayda var: Karbondioksit (CO2), azot oksit (N2O), metan (CH4), perfluorokarbon (PFCs), hidroflorokarbon (HFCs) ve sülfürhekzaflorür (SF6).

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK: Bugünün ihtiyaçlarını gelecek kuşakların olanaklarını tüketmeden veya bu olanaklara zarar vermeden karşılayabilmeye sürdürülebilirlik denir. Sürdürülebilir olmak, şu anki durumu devam ettirebilme ve daimi olarak yenilenme kapasitesini korumayı gerektirir. Gelecek nesillere ekolojik, ekonomik ve sosyal koşulları devam ettirilebilir bir dünya bırakmak anlamında kullanılır. Genellikle çevre, toplum ve ekonomi açılarından ele alınan sürdürülebilirlik, doğal kaynakların korunması, toplumsal uyumun devamlılığı ve ekonomik koşulların istikrarına işaret eder. Başka bir deyişle, kaynakları devamlılığını koruyabilecek biçimde kullanmak sürdürülebilir olmaktır.

YENİLENEBİLİR ENERJİ: Yenilenebilir enerji doğal süreçleri içerisinde yenilenebilen ve tükenmeyeceği kabul edilen kaynaklardır. Güneş ana enerji kaynağıdır. Kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlara kıyasla daha iklim dostu olan ve dünyadaki payı giderek artan yenilenebilir enerji kaynaklarının üretim maliyeti de hızla düşmektedir. İklim krizine yönelik endişeler ve sürdürülebilirlik odaklı politikaların yükselişi yenilenebilir enerjiye yönelik yatırımların artmasına yol açmıştır. Dünyada üretilen elektrikte yenilenebilir enerjinin payı yüzde 27,3’tür. Enerji dönüşümünün gerçekleşmesi halinde, 2050 yılına gelindiğinde bu payın yüzde 66’ya yükselmesi beklenmektedir. Türkiye’de 2019 yılında enerji üretiminin yüzde 12,7’sini yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanmıştır. Önemsiz miktarda karbon salımına yol açan yenilenebilir enerji kaynakları iklim krizine yol açan seragazı emisyonlarının azaltılmasında öne çıkan çözüm önerileri arasındadır.

YEŞİL TAHVİL: Çevresel faydaların en az sosyal ve ekonomik faydalar kadar ağır bastığı ve çoğu durumda çok daha baskın olduğu projelerin (örneğin yenilenebilir enerji, enerji verimliliği, kaynak verimliliği, su ve atık yönetimi, yeşil konutlar vb…) finanse edilebilmesi için kurumlar/kuruluşlar veya devletler tarafından çıkarılan, piyasalara ihraç edilerek üzerinden finansman kaynağı yaratılan tahvil enstrümanlarıdır. İlk yeşil tahviller 2007 yılında Avrupa Yatırım Bankası, 2008 yılında ise Dünya Bankası tarafından çıkarıldı. Pandemi döneminde yeşil tahvillere yatırım yapan ülkelerin sayısı artmaya başladı. Türkiye’de de yeşil tahvil ihraç eden bankalar mevcut.

YEŞİL YENİ DÜZEN: “Yeni Düzen” 1929 Büyük Buhran sonrası Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Franklin D. Roosevelt’in hayata geçirdiği bir ekonomi programıdır. Yeşil Yeni Düzen  ise özellikle 2008 Küresel Ekonomik Krizi sonrası popülerleşen, var olan ekolojik, ekonomik, toplumsal krizden bir çıkış sağlamayı amaçlayan politikalar bütünüdür. En basit haliyle, ekolojik iş alanları yaratmayı, düşük karbonlu ve adil bir ekonomiye geçişi amaçlar ve bu sayede önemli bir toplumsal dönüşümü getirmeyi hedefler.

Bu yazı hazırlanırken aşağıdaki kaynaklardan yararlanılmıştır: 

·  BBC News, Climate Change Glossary, https://www.bbc.com/news/science-environment-11833685 

·  BBC News, Climate change: What do all the terms mean?, https://www.bbc.com/news/science-environment-48057733 

·  Biofuel Factsheet, http://css.umich.edu/factsheets/biofuels-factsheet

· Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (iklimBU), http://climatechange.boun.edu.tr/ 

·  Callenbach, E. (2011). Ekoloji, Cep Rehberi. Sinek Sekiz Yayınları.

·  Columbia Journalism Review, The Climate Crisis is an Emergency, Not an Issue, https://www.cjr.org/covering_climate_now/climate-emergency-democratic-republican-conventions.php

·  D’Alisa, G., Demaria F., Kallis G. (2019). Küçülme, Yeni Bir Çağ İçin Kavram Dağarcığı. Metis Yayınları.

·  Ekoloji Kolektifi, Yurttaşlar İçin ÇED Süreci Takip Rehberi, (2018), https://ekolojikolektifi.org/portfolio/yurttaslar-icin-ced-sureci-takip-rehberi/ 

·  Science Direct, Energy Efficiency, https://www.sciencedirect.com/topics/engineering/energy-efficiency

·  Fossil Fuels, https://www.sciencedaily.com/articles/f/fossil_fuel.htm 

·  Güney, E., Bozyiğit, R., Meydan, A., Kılıç, T., Bulut, İ. (2016). Çevrebilim (Ekoloji) Sözlüğü. Çizgi Kitabevi Yayınları.

·  Hahnel, R. (2014) Yeşil İktisat. Bgst Yayınları.

·  How Climate Change Affects Extreme Weather Around The World, https://www.carbonbrief.org/mapped-how-climate-change-affects-extreme-weather-around-the-world

·  IEA, Renewable Energy Market Update, https://www.iea.org/reports/renewable-energy-market-update/2020-and-2021-forecast-overview

·  İklim Haber, Yeşil Tahvil Programı, https://www.iklimhaber.org/hong-kong-en-buyuk-hacimli-yesil-devlet-tahvili-programini-baslatacak/ 

·  IPCC, Special Report: Global Warming of 1.5ºC, Glossary, https://www.ipcc.ch/sr15/chapter/glossary/ 

·  IRENA, Global Renewables Outlook, https://www.irena.org/-/media/Files/IRENA/Agency/Publication/2020/Apr/IRENA_GRO_Summary_2020.pdf

·  Ocean Acidification, https://www.climate.gov/news-features/featured-images/ocean-acidification-today-and-future

·  REC Turkey, A’dan Z’ye İklim Değişikliği Başucu Rehberi, https://recturkey.files.wordpress.com/2016/11/adanzye_iklim_degisikligi_basucurehberi.pdf 

·  Schlosberg, David. (2007) Defining Environmental Justice: Theories, Movements, and Nature. Oxford University Press.

·  Temiz Hava Hakkı Platformu, Kara Rapor, https://www.temizhavahakki.com/kararapor2020/

·  The Climate Reality Project, Key Terms You Need to Know to Understand Climate Change, https://climaterealityproject.org/blog/key-terms-you-need-understand-climate-change 

·  UN, Climate Justice, https://www.un.org/sustainabledevelopment/blog/2019/05/climate-justice/

·  UNDP, 1 Yılda 17 Milyon İnsan İklim Göçünden Etkilendi, https://www.tr.undp.org/content/turkey/tr/home/presscenter/articles/2019/08/1-yilda-17-milyon-insan-iklim-gocunden-etkilendi.html

·  Smithsonian Mag, What Is Antropocene, https://www.smithsonianmag.com/videos/category/science/what-is-the-anthropocene/

·  WWF, Yenilenebilir Enerji ve Enerji Verimliliği, https://www.wwf.org.tr/ne_yapiyoruz/iklim_degisikligi_ve_enerji/yenilenebilirnerji_ve_enerjiverimliligi/

·  Yenilenebilir Enerjinin Kurulu Güçteki Payı, https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/yenilenebilir-enerjinin-kurulu-gucteki-payi-2019da-yuzde-45-2-ye-yukseldi/1867240

Diğer Yazılar

İklim Krizi Haberlerini Nasıl Yazmalı?
İpuçları

İklim Krizi Haberlerini Nasıl Yazmalı?

İklim krizine dair “büyük rakamlar”ın insanların gündelik yaşam deneyimlerinde bir karşılığı yoktur. İklim krizi haberlerini yazmaya net ve anlaşılır...

by baris-iha
26/01/2021
Gazeteciler için iklim terimleri
İpuçları

İklim Haberleri için Pratik Bilgiler

Evet iklimlerde bir değişim olduğunu gözlemliyoruz ama bu tanım içinde bulunduğumuz durumun aciliyetini ifade ediyor mu şüpheli. Haber yazarken...

by baris-iha
21/05/2021

İkllim Haberciliği Ağı bir grup iletişimci, gazeteci ve iklim aktivisti tarafından kurulan Ekosfer Derneği’nin hayata geçirdiği bir projedir.

Amacımız; çağımızın ve gezegenimizin en büyük sorunu olan iklim krizine yönelik Türkiye’deki gazeteciler arasında bir farkındalık yaratmak ve gazetecilerin bu alandaki donanımlarını artırmak.

İklim Haberciliği Ağı, ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından desteklenmektedir. Bu internet sitesinde yer alan içerikler ABD Hükümeti’nin resmi görüşünü yansıtmamaktadır. Sitedeki bilgi ve görüşlere dair tüm sorumluluk Ekosfer Derneği’ne aittir.

© 2021 - Ekosfer Derneği

Sonuç yok
Bütün sonuçları göster
  • Ana sayfa
  • Hakkımızda
  • Haber Odası
  • İpuçları
  • İletişim

© 2023 JNews - Premium WordPress news & magazine theme by Jegtheme.